26 Şubat 2018 Pazartesi

Öylesine Bir Aşk (Un Amore) - Dino Buzzati

Bazen 'kötü roman okumak kadar iyi bir romanın kötü çevirisini de okumak gerekir' diyerek elime saçma sapan olduğunu bildiğim bir çeviri alır, sonra da her seferinde bunu yaptığıma pişman olurum.  Bir daha böyle bir yola girmeyeceğime dair kendime söz vermiş olayım. Sanırım 90'lı yıllarda faaliyet gösterip kapanmış olan Yılmaz Yayınları da Dino Buzzati'nin Un Amore adlı kısa romanını Aydın Arıtan diye bir çevirmene çevirtmiş. (Zaten yayınevinin ismine bakarak vizyonunu az çok çıkarabiliyorsunuz. Caner Yayınları, Saffet Yayınları vs.) Kitabın isminin çevirisi 'Bir Aşk' olacakken Aydın Bey tamamen alakasız ve gereksiz bir şekilde 'Öylesine Bir Aşk' deyivermiş. 

İtalyanca bilgim elime her aldığım kitabı bir solukta, zorlanmadan okuyabileceğim kadar yüksek değil. Ama yine de dili çok ağdalı olmayan bir eseri, arada sırada sözlük karıştırarak okuyabiliyorum. Bu kitapta ise bütün bir eseri kafamda İtalyanca orijinalini hayal ederek okudum. Bu ilginç bir meseledir. Eğer bir çeviri size 'orijinal metindeki cümle kesin şöyledir, böyledir' dedirtiyorsa o çeviride bir dil açısından olmasa bile üslup açısından bir sakatlık vardır. Bu da öyle bir çeviri. Defalarca okumayı bırakacak gibi olsam da Buzzati'nin ve kaleminden akan kaliteli erotizmin hatrına kitabı bitirdim. 

Olay örgüsü basit. Genç bir fahişeye aşık olup her şeyini unutan orta yaşlı, orta sınıf bir adam var elimizde. Bir aşk romanı için son derece klasik ve kullanışlı bir malzeme. Aşkın batağına battıkça kendi rezaletine, git gide çürüyor oluşuna kendisi tanık oluyor ve göz göre göre bu yolda ilerliyor. Yazarın bunu işlerken kullandığı tavır hoşuma gitti. Dorigo tamamen gözü kapalı bir adam değil, ne halt yediğinin farkında, fakat kendini tutamıyor, tutmuyor ve bu yolda ilerliyor. Psikolojik anlamda çok rahat tahmin edebileceğimiz olaylar ve durumlarla ilerliyor roman bu minvalde. Aramalarına cevap vermeyen, bir uzaklaşıp bir yakınlaşan, kısacası erkeğini 'elinde tutmak için' onu deli eden bir fahişe ve kadınları kusursuz birer obje olarak gören bir adam, yavaş yavaş yaklaşmakta olan acı son. 

Bütün bunlar boyunca biz okuyucuları elinde tutacak çok muhteşem bir olay gerçekleşmiyor romanda, fakat biz yine de kitabı elimizden bırakamıyoruz. Neden? Çünkü Buzzati'nin imgelem dünyasına kapılıp gidiyoruz da ondan. Duyguları, hezeyanları ve istekleri, karşı konulmaz erkek ve kadın arzularını tasviri çok çarpıcı ve akıcı. Alkışa değer. Böyle yoğun duyguların kol gezdiği bir kitapta her okurun görmek isteyeceği, gerçek anlamda çatışma diye nitelendirebileceğimiz sert bir olay yaşanmazken (Sanırım benim için en büyük eksik buydu. Bu eksiği önemli sayıyorum) en sonunda Dorigo'nun aşık olduğu genç fahişe'nin başka bir fahişe arkadaşı okuyucunun da içinde tutup bir türlü Dorigo'nun yüzüne vuramadığı o köhne burjuva alışkanlıklarını, sömürü biçimlerini, başkalarını hor gören tavırlarını, kısacası hepimizin üst-orta sınıfa karşı içimizde beslediğimiz itirazları tek tek adamın suratına vuruyor, okuyucu olarak içimiz rahatlıyor. Bu fahişe arkadaş karakterini bir deus ex machina gibi kullanmış, yine de onu güzel bir 'proleter' düzleme oturtmayı başarabilmiş Buzzati. Dorigo bütün bunları söyleyen bu kadının komünist mi olduğunu soruyor hor görerek. Kadınsa 'Ne komunisti? Faşistim ben faşist!' diyerek Dorigo'nun hak ettiği şekilde, ezilenle ezenin yerini bir anlığına değiştiriyor ve ezeni şoka uğratıyor. Ama bütün bunlar adamda bir davranış değişikliğine yol açıyor mu? Tabii ki hayır! Ve hal böyleyken burjuvazi adına ne kadar da gerçekçi! 

'Bir Aşk' Buzzati'nin erotik damarını hafifçe yakalamak adına okunabilecek bir kitap. Fakat iyi yayınevi seçin, lütfen. 

23 Şubat 2018 Cuma

Burası Tekin Değil - Sine Ergün

Yeni dönem Türk öykücüleri içerisinde okuyucunun öykülerini sinirlenmeden, semantik ve sentaks bağlamında herhangi bir tiksinti yaşamadan okuyabileceği, dilediği gibi ve aynı zamanda çapınının yettiğince yazan, gerçekten yeni, kendine has ve güzel bir dil - anlatı biçimi oluşturmaya çalışan, bunu planlı ve sistematik bir biçimde yapan, bu sırada okuyucusuna da saygıyı elden bırakmayan yazar sayısı neredeyse yok denecek kadar az. Ben de Sine Ergün'ün Burası Tekin Değil adlı kısa ve çok sayıdaki öykülerden oluşan kitabını bunu bilerek elime aldım ve okudum.

Kitabın beni şaşırttığını peşinen söylemeliyim. Sine Ergün öyle büyük ve boş iddialarla yazmadığını fazlasıyla belli ediyor. Kelimeleri oldukça ekonomik kullanıyor, konu bağlamları da aynen bu şekilde ekonomik, bu sayede ortaya çok büyük iddiaları olmayan, ama aynı zamanda bütünlüklü ve sağlam öyküler çıkıyor. Kitabı okurken yazarın bildiği ve anlatmak istediği şeylerden özenli ve duru cümlelerle bahsetme çabasında olduğunu gözden kaçırmıyoruz. Birçok genç öykücünün yaptığı gibi "Büyük Eser" yaratma çabası içine girmiyor Ergün. Yazarın okuyucuyu nakavt etme gibi bir isteği olmadığını düşünürken zaten kısacık olan kitabı bitirdiğimizde okuyucu olarak güzel öyküler okumuş olmanın verdiği doyurucu hissi tadıyoruz. Ergün anlatmak istediklerini -ki bunlar genel olarak gündelik hayattan sekanslar halinde alınmış durumlar oluyor- bir bir, lafı dallandırıp budaklandırmadan, sıklıkla aralara ufak insan hareketleri, bir ışık, bir ses vs. gibi şeylerin dinamizmini katarak kendini okutan öyküler halinde sunuyor.

Burası Tekin Değil okunmasını hararetle tavsiye edeceğim kadar etkileyici bir kitap değil elbette, ama yine de yalın tarzı, duru dili ve dürüstlüğüyle benden son derece yüksek puan aldı.