11 Eylül 2018 Salı

Genç Bir Doktorun Anıları - Mihail Bulgakov

Çiçeği burnunda bir doktor taşraya tayin olunur. Bu genç doktor aslında şehirde kalıp bir hastanede stajyer doktor olarak çalışmak istemektedir ama emir demiri kestiği için tıpış tıpış köyde çalışmaya gider. Genç Bir Doktorun Anıları'nda Bulgakov bu genç doktorun köyde yaşadığı zorlukları, mesleği öğrenirken çektiği çileleri, bir hekim olarak kendine güven kazanma süreci esnasındaki korkularını, köy yerinin cahilliğini, batıla olan derin bağlılığını, tıbba olan kör inançsızlığını anlatıyor. 

Konu bizdeki mevzulara çok yakın aslında. Türk Edebiyatında da taşraya atanan öğretmenin, doktorun, kaymakamın hikayesini defalarca okumuşuzdur. Yani bu mevzulara Kanada'da, Norveç'te vesaire rastlayamıyoruz haliyle. Ben Bulgakov'da da bizde olandan daha farklısını pek göremedim. Belki de Anadolu kırsalıyla Rus kırsalı birbirine benziyor. Belki de "sen vatanın şu noktasına çalışmaya gideceksin, lamı cimi yok" anlayışı bizde olduğu gibi Ruslarda da var. O kadarını bilmiyorum. Kitapta gözlemleyebildiğim tek fark Bulgakov'un bütün o köylü cehaleti, imkansızlıklar vesaire üzerine konuşmanın yanı sıra başkarakterinin kişisel korkularına, benlik sorgulamalarına da yoğunlaşması. Çok ufak görünen mesleki korkuların aslında onları yaşayan için ne kadar devasa şeyler olduğunu son derece başarılı bir yoğunlukla gösterebilmiş olması. Genç doktorun her gün "ya bu gün bir ters doğum vakası gelirse" korkusuyla uyanması beni gayet etkiledi doğrusu. Bir de kar kış kıyamet atmosferi içinde binbir zorlukla görev yapmış köy enstitüsü mezunları, çiçeği burnunda tıbbiyelilerin hikayelerini de bildiğimiz için eseri bir yakınlık duygusuyla okuyabiliyoruz. Hatta aklımıza aşağıda görüleceği üzere birtakım komiklikler bile getirebiliyor. 


Bulgakov'un kendisi de köy doktorluğu yapmış. Anılarını birebir bu kitaba aktarıp aktarmamış olduğunu bilmiyorum ama illa ki gerçeklikle büyük ölçüde bağı vardır kitabın. Kitabın her bir bölümü hem birbirinden bağımsız bir biçimde okunabilecek öyküler niteliğinde hem de bir araya geldiklerinde başı sonu belli bir roman olmasa da iyi bir hatırat oluşturur nitelikte. Doktorun kendisine gelen her hastada önce korkup panik yaşaması sonra da işin içinden başarıyla sıyrılması durumu kendini çok tekrar edip okuyucuyu sıksa da yazarın  ameliyatları anlatırken kullandığı dil ve tasvir gücü kitabı okunabilecek bir hale sokuyor. 

Çevirisi gayet başarılı. Göze batan bir dil sorunu taşımıyor. Kesinlikle okunması gereken bir kitap olarak görmüyorum bunu ama okunduğu takdirde de asla pişmanlık duyulacak bir eser değil. Okura başlığında vaat ettiğini sunan, fazlasına karışmayan, birazcık Rus devrimi atmosferi tattıran, kısa sürede biten, makul bir kitap. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder