25 Ağustos 2018 Cumartesi

Deliliğin Dağlarında - H.P. Lovecraft

Aşırı derecede abartılmış bir başka kitapla yine karşınızdayım sevgili Okulsuz Okumalar okurları. Aşırı derecede abartılmış diyorum ama yine de edebiyat seven insanların bir kere de olsa bu kitabı okumaya zaman ayırması gerektiğini düşünüyorum. Deliliğin Dağlarında benim için böyle bir kitap, sebeplerine değineyim. 

Öncelikle Lovecraft'ın hayatından çok kısaca bahsedeyim. Babasının anlattığı korku öyküyleriyle büyümüş, sonra babasını kaybetmiş. Annesi de akıl hastanesine yatınca iyiden iyiye yalnız kalmış ve kendini yazmaya vermiş. Peki ne yazmış bu soyadı çok güzel adam? 

Bu soru uzun süredir kafamda olduğu için bu ilginç şahsın en büyük işim dediği Deliliğin Dağlarında kitabını okudum. Kitap bilimsel bir araştırma için Antarktika'ya giden bir grup bilim adamının başından geçenleri, daha doğrusu başından geçmeyenleri anlatıyor. Başkarakter Dyer ve arkadaşı Danforth kendilerinden önce bölgeye giden ekibin çağlar önce orada yaşamış sonra hayata geri dönmüş varlıklar tarafından katledildiğini fark eder, çok korkar, dehşete düşer vs. Çok korkar, dehşete düşer diyorum çünkü kitabın tamamı dünya üzerinde gerçek bir bölgenin, yani Antarktika'nın Lovecraft'ın tamamen mabadından uydurduğu coğrafi özelliklerinin bitmek bilmez tasvirleri ve bütün bunlardan çok korkmak üzerine şekillenmiş. Lovecraft coğrafyadan bahsediyor (Himalaya'dan daha yüksek dağlar? Dağların üzerinde kale gibi yapılar?), orada yaşamış canlıların bedensel özelliklerinden bahsediyor, fakat korkunç olandan, neden korkutucu olduğunu anlatmaktan titizlikle imtina ediyor, böylece güya insanın en çok korktuğu şeyin bilinmezin ta kendisi olduğu mesajını veriyor. Ama anlıyoruz ki kendisinin de aslında bir bok bildiği yok. Yani adamdaki düpedüz manyaklık ve de psikopatlık. 

Aslında okuyucuyu olayın içine çekmeye çok elverişli bir girişi var Deliliğin Dağlarında'nın: "Anlatmam gereken gerçeklerden kaçınılmaz olarak kuşku duyulacak; yine de eğer mantıksız ve inanılmaz gözüken şeyleri çıkaracak olsaydım geriye hiçbir şey kalmazdı." Evet gerçekten de merak ediyoruz. Anlat hele ne oldu, diyoruz. Sonra Lovecraft çoğunlukla sıkan mekan tasvirlerinin arasında anlattıkça anlatıyor:  "O kadar korkunçtu ki gözlerimize inanamadık." "Öylesine mide bulandırıcı ve dehşet vericiydi ki dilimizi yutacak gibi olduk." "Danforth'un öyle delice bir feryada ne gibi bir son dehşetin sebep olduğunu bana anlatmayı reddettiğini size söylemiştim." Evet söylemiştin, biz de kitap boyunca var olan dehşetin ne olduğunu öğrenememiştik. Manyak mısın sen? Şöyle bir kendine gelip, bi' su içip anlatsana! Ne oldu, ne bitti? Neydi bütün bunlar? Soruların hiçbir cevabı yok. Lovecraft bunu okuyucuya bırakıyor. Saf olan okuyucu da bundan, yani bilinmezden ürkebiliyor. Ben şahsen ürkmüyorum, ürkene de pek saygı duymuyorm. İnternetin ve televizyonun henüz icat edilmediği bir çağda, iki üç yüzyıl önceki gravürlere, gotik resimlere bakarak altına sıçan, hiçbir şey bilmeyen ve sırf cehaletinden her şeyi ama her şeyi korkunç bulan ve bunlardan leş hikayeler üreten, en azından Lem'in yaptığı gibi felsefi bir boyut katabileceği hikayeyi Arap Abdül El Hazret'in Nekronomikon'undan, Ktulu'dan "korkma"ya indirgeyen bir adamın da en fazla bunu yapabilmesi beklenir zaten. Lovecraft'ın bu kitabı yazıp bitirene kadar kaç don kirlettiğini merak etmiyor değilim. 

Neden okunması gerektiğine gelince... Deliliğin Dağlarında tam da okunmamasını gerektirdiği sebeplerinden ötürü okunmayı hak ediyor. Yukarıda anlattığım durumlar korku edebiyatından, fantastik-bilim kurgu içerikli metinlerden hoşlanan okurların ilgisini çekebilir, yazarın pek de sağlıklı olmayan zihnine şöyle bir bakış atmasına, öylesine kötü olduğu için iyiye dönüşen bir eser okumasına sebep olabilir. 

Not: Bu arada Barış E. Alkım adlı vatandaşın çevirisi gerçekten çok kötü. İnternette kimdir, necidir diye bir araştırayım dedim. Lovecraft'ı çevirmek üzerine tez bile yazmış, onlarca çevirisi olan biriymiş. Ama gerçekten de kötü, dümdüz, makine gibi, Türkçeleşmemiş bir metindi okuduğum. Hayret. Gerçekten hayret. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder