22 Ağustos 2018 Çarşamba

The Long Walk - Stephen King (Richard Bachman)


Stephen King normal bir insan değil, olamaz. Alkolik olduğu özel hayatıyla ilgili çokça bilinen şeylerden biri. Hele ki normal bir yazar hiç değil. Olağanüstü üretkenliğini - iyi ya da kötü - salt para kazanma isteğine bağlamak doğru olmaz. Çekirdek çitler gibi hikayeler üretip bunların üzerine koca koca romanlar döşüyorsa o yazarda illa ki sıradışı bir kabiliyet vardır. Bu hikaye gözünden ateş çıkaran bir velet, paralel evrenler arasında geçiş yapan bir başka velet, insanların iradelerini ele geçiren bir otomobil, çocuk avlayan bir palyaço, boş bir otele kapanıp kafayı sıyıran bir yazar gibi hem uçuk hem de bayağı görünen karakterler ve durumlar merkezinde yol alıyor olsa ve yazarın yaptığı şeyin edebiyat olup olmadığı bile tartışmaya açık olsa dahi King'in edindiği yazarlık tavrı benim gözümde çok saygı duyulası. Böylesi bir üretkenlik ve hayal dünyası benim için çok imrenilesi.

Bir de edebi ve kültürel yetişme sürecimde King'in bende özel bir yeri var, o ayrı. İlk King romanımı on on bir yaşlarımdayken okumuştum. Gidip kendi satın aldığım bir kitap değildi elbette. Kitabı ısrarla elime tutuşturan benden bir büyük biraderime ondan bir büyük biraderimizin hediye ettiği, kitaplıkta duran tuğla gibi bir kitaptı. Okuduğum ilk romanlardan biri olan Tılsım (The Talisman) adlı bu roman (belki bir gün bu kitabı bir kez daha okuyup üzerine uzun uzun yazarım) ufak ve bakir zihnimi dünyalar arasında seyahatlere çıkardı, kalbimin her seferinde küt küt atmasına sebep oldu. Bu yüzden kitap okumayı Tılsım'la sevdiğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ondan sonra, kaliteli ve üstün sayabileceğimiz edebiyata geçmeden önce, ilk ergenlik zamanlarımı King'in diğer kitaplarını okuyarak geçirdim. (Hearts in Atlantis, Christine, The Mist bir genç için muhteşem kitaplardır mesela.) Hayatımın bu zamanlarında King okumuş olduğum için kendimi şanslı sayıyorum. Sonra soğudum, araya Dosto, Joyce, Proust vs. girdi. King okumayı pat diye kestim. 

Okuduğum son King kitabının ardından geçen on küsur yıldan sonra bu yaz elime 1979'da yayınlanmış olan The Long Walk'u aldım. Richard Bachman müstearıyla yazdığı bu kitabın önsözünde King bu takma adı kullanarak yazdığı kitaplarda daha serbestçe acımasız (veya terbiyesiz ) davranabildiğini söylüyor. Fakat bu önsözdeki genel tavrından aslında insanların ismine mi yoksa kitaplarına mı para verdiğini anlamaya çalıştığını da birazcık hissedebiliyoruz. 

The Long Walk tam olarak kestiremediğimiz bir zamanda (belki gelecek, belki geçmiş), çok otoriter ve totaliter bir ABD'de geçiyor. Her sene düzenlenen uzun bir yürüyüşte yaşları on sekizin altında yüz genç erkek ülkenin kuzeyindeki Maine'den başlayıp yürüyorlar. Durmadan. Gece gündüz. Günlerce. Durdukları, oyalandıkları, fazla tökezledikleri takdirde uyarı alan her yürüyücü üç uyarıdan sonra yürümeye devam edemezse onlara eşlik eden özel eğitimli askerler tarafından öldürülüyor. Her uyarı birer saat sonra sıfırlanabiliyor. Gençler yürürken uyuklamak, işemek ve hatta sıçmak zorunda kalıyorlar. Açlık, yorgunluk, sıcak, soğuk, yağmur, rüzgar, yaralar bereler de cabası. Yürüyüş en sonda sadece bir yürüyücü - yani galip - kalana kadar devam ediyor. Yarışmacılar yürüyüşe katılmaya zorlanmıyor, katılımın tamamen gönüllülükle işlediği bir yarışma bu. Ödülün ne olduğu pek de belli değil, üstü kapalı bir şekilde kazananın dilediği her şeyin gerçekleştirileceği söyleniyor. 

Böylesi bir yarışmanın amacından, neye hizmet ettiğinden, bu genç insanların neden böyle bir yürüyüşe katılmaya gönüllü olduklarından ve King'in neden böyle bir konu seçtiğinden bahsetmeden önce distopik romanları atmosferik bakımdan seven fakat edindikleri politik dertleri yerine ulaştırmada ve politik tespitlerinin geçerliliğinde/faydasında her zaman çok da başarılı olmadıklarını düşünen bir okur olan şahsım için bu romanın sıradan bir distopik roman olmadığını söylemeliyim. Mesela 1984'te, Cesur Yeni Dünya'da, Mülksüzler'de ve hatta Hayvan Çiftliği'nde yepyeni ve bambaşka birer dünya vardır gözümüzün önündeki sayfalarda ve biz kaba tabirle bu yeni dünyalara bakarak kendi dünyamızın şu anını (veya yakın geleceğini) düşünür, endişelenir, ibret alır, dehşete düşeriz. Belki bir gün her yerde bizi izleyen kameralar olacaktır, belki şu an dünyadaki en yaygın yönetim şekli olan demokrasi halihazırda bir aldatmacadan ibarettir, belki makinalar bizi esir alacaktır, belki de biz bu makinalara kendimizi bile isteye esir edeceğizdir. The Long Walk'ta ise bunların tam tersine açıkça gösterilen distopik ve karanlık bir dünya yoktur. Bir iki cümleden ülkenin totaliter bir yapıda olduğunu anlarız sadece. Yani kitaptaki ABD'nin vaziyetinin şu an dünyadaki ülkelerin çoğunluğundan (dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğunun şu an berbat durumda olduğunu rahatlıkla dile getirebileceğimize göre) daha kötü olup olmadığı belli değildir. Bu haliyle King'in yarattığı şey bir mikro distopya durumudur. Yürüyüşün kendisi bir distopyadır. Konu olarak en çok yakın görebileceğimiz Battle Royale ve Hunger Games'in veya herhangi bir 'teenslasher' filmin aksine ortada yarışmacılar arasında fiziksel temelli bir çekişme de yoktur. Uzun Yürüyüş'te yarışmacılar arasındaki savaş olsa olsa psikolojik bir savaştır. Yarışmacıların iradeleri ve acıya dayanma güçleri test edilmektedir. Siyasi bir arka plan görülmez, makinalar dünyayı ele geçirmemiştir, yarışmayı düzenlediğini bildiğimiz fakat siyasi etki gücünün tam olarak ne derece büyük olduğunu anlayamadığımız The Major (Binbaşı) karakteri dışında bir diktatör yoktur, kapalı kapılar arasında ateşlenen bir devrim umudu söz konusu değildir. Elimizde sadece yüz genç vardır ve bu gençlerin doksan dokuzu ölecektir. Bütün bildiğimiz bunlarla sınırlıdır.Peki bunca genç neden hayatlarının en deli dolu zamanlarını doksan dokuz kişinin öleceği bir yarışma için feda etmektedir? Gençliğin verdiği aptallıktan mı? Gizli ölüm isteğinden mi? Yüz kişi içindeki seçilmiş bir kişi olma ihtimalinin verdiği coşkunluk duygusundan mı? Peki ya yürüyüş devam ederken yol kenarlarında yarışmacıları bekleyen, bu sırada çoluk çocukla piknik yapan, tezahürat eden halka ne demeli? Bu psikolojinin ardındaki motivasyon nedir? Aklımıza onlarca şey gelse de kesin bir şey söyleyemiyoruz. Kahraman ihtiyacı mı? Kurban vermenin yarattığı tatmin olma duygusu mu? Her şey olabilir, hiçbir şey de. İşte bu yüzden mevzunun içindeki bu aşırı derecede yalın durum okurun kendini karakterler arasındaki  şahane diyebileceğim diyaloglara, başkarakterin kendi içindeki monologlarına kaptırmasına, en hassas ve en insani okur damarını yazara teslim etmesine, hatta diyebilirim ki yarışmacılarla birlikte tamamen kurgusal bir yürüyüşe çıkmasına yol açmaktadır. Benim gözümde yaptığı bu seçimlerden ötürü King bu kitaptan önceki ve sonraki  distopya romanlarından keskince ayrılıyor ve büyük bir iş başarmış oluyor. 

Okur bütün bunları Ray Garraty adlı başkarakterin gözlemleri, iç konuşmaları ve diğer yarışmacılarla girdiği diyaloglarla birlikte soruyor. Okurun aklını kurcalayan sorulara verilecek cevaplar ne kadar sonsuz derecede ucu açıksa Ray Garraty'nin başkarakterliği de o kadar müphem. Şöyle bir bakıldığında onu diğer yarışmacılardan ayıran pek de bir özelliği yok. Tek farkı yarışmanın başladığı yer olan Maine çocuğu olması ve yol boyunca halktan destek görmesi. Bunun dışında iç çatışmaları, istekleri, saçmalıkları, yorgunluğu, yürüyüş sırasında bile musallat olan şehevi gençlik arzularıyla diğer yarışmacılardan hiçbir farkı yok. Birbirinden çok ayrı karakterlere sahip fakat yürüyüş içerisinde vasıfları aslında birbirinin aynı olan bu gençleri anlatırken King'in odaklandığı Garraty'yi diğerlerinden çok da ayrı tutmaması adeta reality showların, sosyal medyanın, interneti saran vahşet videolarının, kafa kesen, insan yakan işidçi görüntülerinin içinde yaşamakta olan normal okuru da birey olarak 'ahir zamanın' yarattığı baskı, vahşet ve sömürü ortamı içinde aslında pek de önem arz etmiyor oluşunun farkına varmaya itiyor.

The Long Walk yavaşça ilerleyerek okuyucuyu sıkı sıkı saran, elbette ki herkese öneremeyeceğim harika bir roman. Ben İngilizce aslını okudum. Kitap Türkçe'de Altın Kitaplar tarafından Azrail Koşuyor adlı kitabın içinde Uzun Yürüyüş adıyla yayınlanmış. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder